Üniversitemizden “96. Yıldönümünde Cumhuriyet” Paneli

İlan Tarihi:31.10.2019 14:26:00
Güncelleme Tarihi:1.11.2019 09:53:00
 

Cumhuriyetimizin TBMM tarafından ilan edilişinin 96. yıldönümü nedeniyle, Üniversitemiz tarafından düzenlenen “96. Yıldönümünde Cumhuriyet” konulu panel, 30 Ekim 2019 tarihinde Prof. Ümit Doğay Arınç Kültür Merkezinde gerçekleştirildi.

Panele Rektörümüz Prof. Dr. Ahmet Ataç, Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Mustafa Kazaz, Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yüksel Abalı, Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Kilimcioğlu, Hasan Ferdi Turgutlu Teknoloji Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nevzat Onat, öğretim üyeleri ve öğrencilerimiz katıldı.

Üniversitemiz Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurettin Gülmez, paneli Atatürk’ün “Gelecek kuşakların, Türkiye’de Cumhuriyetin ilanı günü ona en acımasızca hücum edenlerin başında, Cumhuriyetçiyim iddiasında bulunanların yer aldığını görerek şaşıracaklarını asla sanmayınız! Tam tersine, Türkiye’nin aydın ve cumhuriyetçi çocukları, böyle cumhuriyetçi geçinmiş olanların gerçek düşünüş biçimlerini çözümleme ve belirlemede hiç de tereddüde düşmeyeceklerdir” sözleriyle başlattı.

Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Mert “Türk Halkı Cumhuriyete Yatkındır” başlıklı konuşmasında, “28 Ekim akşamı çıkan hükümet bunalımı üzerine Mustafa Kemal Paşa meclisteki arkadaşlarını çağırıyor ve onlara ‘Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz.” diyor şeklinde bir düşünce hâkim ve böyle yazılıyor. Acaba konu bu kadar basit mi? Yani 28 akşamı yattık ve 29’unda cumhuriyete uyandık. Türk halkı bunu bu kadar çabuk nasıl kabullendi? Elbette bunun Türk halkının karakteriyle, geçmişiyle, tarihiyle çok yakından bağları vardır. Tarihteki hiçbir olay bir anda var olmadığı gibi bir anda da yok olmaz, bir olayın sonucu diğerinin sebebi olur.

Cumhuriyetin değişmeyen iki temel unsuru vardır; biri sınıfsız toplum, ikincisi de seçim özelliğidir. Türk insanının karakterine baktığımızda, bunların ikisini de tarih boyunca görmek mümkündür.  Avrupa’ya baktığınız zaman toplum katmanlara ayrılmıştır ve bu eskiden beri böyledir. Asiller, ruhbanlar, köleler gibi alta doğru iner.  Tarihe de lordlar, dükler, baronlar gibi çeşitli unvanlarla yansımıştır. Türk tarihinde böyle unvanlar söz konusu değildir. Bütün bu tarihi geçmiş içerisinde bir kişi farklıdır o da hakan, padişah veya sultandır. Örneğin Osmanlı toplumunun klasik döneminde en basit bir çiftçinin oğlu kabiliyeti ve bilgisi sayesinde gelebileceği en yüksek makama ulaşabilme imkânına sahiptir. Osmanlı sistemi buna olanak veriyordu veya bunun tersi olarak eğer bir vezir-i azamın oğlu kabiliyetsizse hiçbir şey olamazdı.

Seçim bahsine gelirsek, bugün en gelişmiş ülkeler olarak tanımlanan ABD, İngiltere veya Almanya’yı baz alalım. ABD’de iki başkan adayı çıkıyor. Cumhuriyetçiler ve demokratlar. İngiltere’ye dönelim Muhafazakâr Parti, İşçi Partisi. Almanya’da Hristiyan Demokratlar ve Yeşiller. Osmanlıda tahtın kaç tane adayı vardı? Kaç tane erkek evlat var ise o kadar. Onlar arasında bir mücadele olacak, o mücadeleden kazanan çıkacak. Ayrıca yeniçeriler, sipahiler, ulema, vezirler ve harem de büyük söz sahibiydi. Güç odakları belli bir adayı destekleyerek onu tahta çıkarabiliyordu ya da tam tersi indirebiliyorlardı.

Atatürk, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkıyor. General Mustafa Kemal, Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal. Anadolu onu öyle tanıyor. ‘İngiliz’i orada denize döktüm, yine dökerim.’ diyor. Cesur, adil ve feraset sahibi. Erzurum’da kongre başkanı, Sivas’ta kongre başkanı, Ankara’da meclis başkanı, ardından da 29 Ekim 1923’te Cumhurbaşkanı oluyor.

Hiçbir olayda tesadüfe yer yoktur. Hepsi Türk insanının zihniyetindeki liderini seçme ve yönetime etki etme özelliklerinin bir tezahürüdür. Dolayısıyla Türkiye, 29 Ekim 1923’ten itibaren 1040’ta kurduğu hanedanlık dönemini geride bırakmış, yeni bir sürece başlamıştır” diye konuştu.

Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Zeki Çevik, “Cumhuriyet ve Demokrasi” başlıklı konuşmasında, “Cumhuriyet Arapça’dan geçmiş bir kelimedir. Cumhur, yani halk idaresi anlamına gelir. Batıda da aynı şekilde Latince’den geçmiş Respublica, yani kamuya ait demektir.

Cumhuriyetin en belirgin özelliği, seçimin olmasıdır. Eski çağlarda Roma Cumhuriyeti, Ortaçağda da çeşitli isimler altında birçok İtalyan Cumhuriyetleri vardır. Fakat bunlara Aristokratik, Oligarşik Cumhuriyet diyoruz, çünkü herkes seçime girmiyordu. Onların hukuk sistemine göre, Ortaçağda kendilerine cumhuriyet diyen İtalyan Şehir Devletleri de, Eski Roma’da da bu sistemden halkın tamamı değil, sadece asiller faydalanıyordu. Asiller kendi yöneticilerini seçiyorlardı.

19. ve 20. Yüzyıla doğru geldiğimizde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, Bulgaristan Halk Cumhuriyeti ve Çin Halk Cumhuriyeti gibi tek parti ile yönetilen, ancak kendisine cumhuriyet diyen devletler vardır. Bu ülkelerde polis baskısıyla birçok hakların ve hürriyetlerin kısıtlandığı, üretim araçlarının devletin elinde olduğu, özel mülkiyetin yasak olduğu otoriter ve baskıcı bir yönetim söz konusudur. Bu yönetim modelini ancak Totaliter Cumhuriyet modeline sokabiliriz.

Bir başka model de belirli bir din sınıfının hâkim olduğu ve yine kendilerine cumhuriyet diyen Vatikan Cumhuriyeti ve İran İslam Cumhuriyeti gibi ülkelerde vardır. Bu ülkelerde belirli bir din sınıfı hâkimdir. Büyükelçileri, bakanları, parlamentoları; papaz, kardinal ya da molla gibi din temsilcilerinden oluşur. Bu modele de Teokratik Cumhuriyet modeli diyoruz.

Birçok Batı ülkesinin ve Atatürk’ün model olarak aldığı Demokratik Cumhuriyet’tir. Demokrasi, halkın yönetimi, halkın gücü anlamına gelir. Demokrasi, birçok haklar ve hürriyetler manzumesi olan bir rejimin adıdır. Demokrasi bir devlet şekli değildir. Meşrutiyette de Cumhuriyette de uygulanır. Dünyada İngiltere, Belçika, Japonya gibi meşruti idarelerin olduğu yerlerde de uygulanır. Demokratik Cumhuriyet modeli, Atatürk’ümüzün Türkiye’ye öngördüğü bir modeldir. Atatürk’ün bununla ilgili, “Demokrasi prensiplerinin en asrî ve en mantıkî tatbikini temin eden hükümet şekli Cumhuriyettir.” diye çok veciz bir sözü vardır. Atatürk’ün özlemi ve hedefi demokratik bir cumhuriyettir” dedi.

Üniversitemiz Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Nejdet Bilgi ise “Cumhuriyetin Getirdikleri” başlıklı konuşmasında, “Getirdiğiniz şeyi uygulayacak insandır. Eğer insanın muhtevası bunları uygulamaya muktedir değilse, uygulamak istediğiniz sistem ne kadar mükemmel olursa olsun, çok iyi sonuçlar alamayabilirsiniz. Eğer çağının her türlü bilgi ve donanımına sahip insanlar yetiştirmişseniz, kötü de olsa hukuki ya da siyasal kuralları, mükemmel olanlardan daha iyi uygulayabilirsiniz. Örneğin İngiltere’de krallık vardır ama pek çok cumhuriyetten çok daha iyi fiili bir cumhuriyet söz konusudur. Kimse İngiltere’de kraliçe var ama despotluk hâkim demiyor. Irak’ta, Suriye’de, İran’da cumhuriyet var, ancak kimse orada demokrasi ve cumhuriyet olduğuna inanmıyor. Dolayısıyla sistemleri sihirli değnek gibi görmemek gerekir.

Osmanlı’da 18. Yüzyıldan itibaren, sistemin krize girmesiyle birlikte biz hep bir sihirli değnek peşinde olmuşuz. Tazminat, Meşrutiyet, hep sihirli değnek gibi görülmüş. Oysa hiçbir güzel şey emek vermeksizin, alın teri dökmeksizin, iyi niyetli olmaksızın olumlu bir sonuç vermiyor. Ama kötülükler sâridir, bulaşıcıdır, yani kendiliğinden yayılır.

Bizim cumhuriyete geçişimiz, 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılması ile başladı. 29 Ekim 1923’te, cumhuriyetin ilan edilişi ile doğan bir çocuğa ad verilmiştir. Bizde cumhuriyete yatkınlık vardır ama ilan edilmesi, bunun formülasyonunu getirmiştir. Atatürk, cumhuriyeti getirmiştir ve cumhuriyetin babasıdır.   

Bu ülkede demokrasiden anlaşılan en temel odaklardan biri, seçim ve parlamento mekanizmasıdır. Atatürk, bunların varlığını hiçbir şartta göz ardı etmemiştir. Cephede savaş devam ederken bile, parlamentoyu kapatmayı düşünmemiştir. Atatürk, demokrasinin temel kurumlarının yaşamasına, onların saygın birer kurum olarak varlıklarını sürdürmesine büyük katkı sağlamıştır.

Cumhuriyetin ilanı ile birlikte bağımsız bir parlamentodan söz edebiliyoruz. Öyle ki 1924 Anayasasının görüşmeleri sırasında bir grup milletvekili, Cumhurbaşkanı için anayasaya meclisi fesih yetkisi koymak istiyorlar. Fakat Atatürk’e en yakın isimler, “Bugün Mustafa Kemal Atatürk Cumhurbaşkanı olabilir ama her zaman böyle bir iyi niyetle bu yetkiyi Cumhurbaşkanına veremeyiz” diyerek itiraz ediyorlar ve Atatürk de bu öneriyi kabul ediyor.

Milli Egemenlikte sistemin en başındaki ismi, halk seçimle belirliyor. Buna müdahaleler olabilir, mutlak anlamda adil ya da demokratik bir seçim de gerçekleşmemiş olabilir, fakat nihayetinde mekanizma böyle işliyor. Bunu iyi işletmek; iyi niyete, insan kalitesine ve niteliğine bağlıdır. Bizde saltanat ve hilafet kurumu vazgeçilmez ve her şeye kadir bir kurum olarak görülmüştür ki o yüzden de eleştirilmemiştir. Ama iktidar sahiplerinin eleştirilmesi, eleştirilebilmesi ve değiştirilebilmesi lazımdır. Cumhuriyet bunu ortadan kaldırır ve en üst makamdaki kişiyi bile değiştirme yetkisini halka verir. Toplumsal yapı olarak biz bunu kabullendik. Bu Cumhuriyetin getirdiklerinden birisidir. Bu zamanla gelişti ve daha da gelişiyor. Yaşadığımız her olumsuz olay, bize demokrasinin kıymetini daha iyi anlatıyor. Bu da bize cumhuriyetin kazandırdıklarındandır. Demokratik kurumların da demokrasi kadar önemli olduğunu, her gün daha iyi idrak ediyoruz. İşte bu da bize cumhuriyetin bir getirisidir.

Atatürk’ün kurduğu cumhuriyeti eğer daha iyiye götürmek istiyorsak, elimizden geleni yapmamız gerekiyor. İyi niyetle ve gayretle çalışmamız gerekiyor. Herkes kendi alanında yetkin olursa ve nitelikli insan haline gelirse, ülkenin siyasal yönetim biçiminin de daha iyi olacağından kuşkunuz olmasın” diye konuştu.

Prof. Dr. Nurettin Gülmez, paneli Atatürk’ün şu sözleriyle sonlandırdı: “Benim için bir tek hedef vardır: cumhuriyet hedefi. Bu hedefe erişebilmek için; belirli yolda yürüyen arkadaşların başarılı olması için, başvurulan doğru yolda, namuslu yolda çok çalışmak ve etkin olmak gerekir. Arkadaşlar, benden kayırma beklememelidir. Hepiniz benim gözümde değerli, yüksek kardeşlersiniz. Ama hepinize gösterdiğim hedef, kutsal bir hedeftir. Hanginiz daha güzel yollarla, başarılarla oraya erişirseniz onu takdir edeceğim, alkışlayacağım. Benden kayırma ve tarafgirlik beklemeyiniz. Adam olanlar, insan olanlar, fikirleri olanlar, yüksek idealleri olanlar, değerlerini göstersinler. Benim size kardeşçe söyleyeceğim şey budur.”

Panelin sonunda Rektörümüz Prof. Dr. Ahmet Ataç tarafından; Prof. Dr. Nurettin Gülmez, Prof. Dr. Hasan Mert, Prof. Dr. Zeki Çevik ve Doç. Dr. Nejdet Bilgi’ye teşekkür belgesi ve çiçek takdim edildi. 

 


1334 görüldü.    0 Paylaşıldı
_DSC2633 _DSC2644 _DSC2649 _DSC2651 _DSC2655 _DSC2658 _DSC2661 _DSC2663 _DSC2668 _DSC2670 _DSC2672 _DSC2676 _DSC2679 _DSC2687 _DSC2690 _DSC2692 _DSC2697 _DSC2700 _DSC2704 _DSC2705 _DSC2708 _DSC2724
Protokol Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü - Telefon: 0236 201 10 70 - Faks: 0236 201 14 53 - E-Posta : basin@cbu.edu.tr - Web: basin.cbu.edu.tr
1334
© Copyright MCBÜ Bilgi İşlem Daire Bşk.   ||   Web Sitesi Kullanım Politikası