Aziz milletimizin yeniden doğuşunun ve şahlanışının destanı olan, milletimizin en önemli mutabakat metni İstiklâl Marşı'nın şairi Mehmet Akif Ersoy, vefatının 82. yılı nedeniyle düzenlenen konferansla anıldı.
Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sabahattin Çağın tarafından verilen "Çanakkale'den Milli Mücadeleye Mehmet Akif " konulu konferans, 27 Aralık 2018 tarihinde Prof. Ümit Doğay Arınç Kültür Merkezinde gerçekleştirildi.
Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Muzaffer Tepekaya, Fen-Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcıları Doç. Dr. Kamil Şirin ve Dr. Öğr. Üyesi İlker Mümin Çağlar, öğretim üyeleri ve çok sayıda öğrencimizin katıldığı konferans ilgiyle dinlendi.
Doç. Dr. Sabahhatin Çağın; toplumsal olayların edebiyat eserlerine yansımasının, toplumun bir parçası olarak yazarların bu olayları dolaylı veya doğrudan eserlerine yansıtmasının kaçınılmaz bir durum olduğunu dile getirerek başladığı konferansında, "Edebiyat tarihimize baktığımızda, edebi hareketlerin değişmesinde sosyal olayların önemli bir payı olduğunu görüyoruz. İslamiyet öncesi ve sonrası edebiyatın ortaya çıktığını, daha sonraki modern dönemde ise Cumhuriyet'in ilan edilmesi, II. Dünya Savaşı, 1960 ve 1980 darbelerinin edebiyat anlayışlarında birtakım değişikliklere yol açtığını gözlemliyoruz. Bu açıdan dönemin yazar ve şairlerinin eserlerinde toplumsal olayların izlerini görmemek mümkün değildir. İki önemli isim Ömer Seyfettin ve Mehmet Akif, bu olayları eserlerinde en açık şekilde yansıtan iki sanatçımız olarak karşımıza çıkıyor. Mehmet Akif'in eserlerine baktığımız zaman bu dönemin izlerini, yorumlarını sadece başyazarı olduğu Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşad'taki yazılarına değil, şiirlerine de yansıttığını görüyoruz.
Milli mücadele yılları, Mehmet Akif'in eserlerine her yönüyle yansır. Ülkenin düşman tarafından işgali Türkler arasında büyük bir infiale ve acıya sebep olur. Özellikle İzmir'in işgali, memleketin çeşitli yerlerinde yapılan gösterilerle protesto edilir. Aynı şekilde devrin şairleri, yazarları bu işgalden duydukları acıyı dile getiren eserlerini devrin gazetelerinde yayınlar. Aynı tepkiyi halk da gösterir ve memleketin birçok yerinde protesto mitingleri yapılır. İşte bu işgal karşısında tavrını ortaya koyan isimlerden bir tanesi de Mehmet Akif'tir. Akif o güne kadar toplumun dertleriyle daima iç içe olmuş, bu dertleri şiirlerinde dile getirmiş bir isimdir. Dolayısıyla vatanın işgali karşısında onun sessiz kalması mümkün değildir. Akif bu tepkisini bir yandan başyazar olduğu Sebilürreşad dergisindeki yazılarında ortaya koyarken, diğer yandan bunu yeterli bulmayarak İstanbul dışına Balıkesir'e doğru bir yolculuk yapar. Oradaki durumu görme ihtiyacını duyar. Balıkesir Zağnos Paşa Camiinde halka hitap ederken bir beyit okur:
"Cihan alt üst olurken seyre baktın öyle durdun da
Bugün bir serserisin, derbedersin kendi yurdunda"
Ardından bu işgal karşısında halka düşen vazifeleri sıralar. "Ey Balıkesir'in muhterem mücahitleri, Anadolu'yu müdafaa hususunda diğer vilayetlere ön ayak olma şerefini ihraz ettiniz, çalışmanız meşrudur. İnşallah bu şan ve şeref kıyamete kadar gider. İnşallah vatanımızın haysiyeti, istiklali, saadeti, refahı, unvanı, dünya durdukça mahfuz kalır" diye konuşur.
Mehmet Akif bu konuşmayı yaptıktan sonra İstanbul'da kalması mümkün değildir. Zaten İstanbul'daki görevine de bu konuşma nedeniyle son verilmiştir. Kısa bir süre sonra dergisi Sebilürreşad'ı da yanına alarak Kastamonu yoluyla Ankara'ya gider. Dergisini de orada çıkarmaya başlar. Sadece dergi çıkarmakla yetinmez, Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde Kuvayi Milliye'ye karşı kışkırtılan insanları, çeşitli şehirlerdeki isyanları bastırmak üzere bir grup arkadaşıyla buralara gider ve camilerde verdiği vaazlarla bu işgalin, bu ayaklanmaların önüne geçme başarısını gösterir. İşte bu günlerde 7 Kasım 1920 tarihli Hâkimiyeti Milliye Gazetesi'nde "Türk şairlerinin dikkatine" başlıklı bir ilan yayınlanır. Bu ilanda Ankara'da kurulan devletin bir milli marşının olması gerektiği ve şairleri bu milli marşı yazmaya davet ettikleri görür. Kazanana da 500 lira mükâfat verileceği yazılıdır. Yarışmanın tek bir şartı vardır, o da milli mücadelenin ruhunu yansıtacak bir şiirin yazılmasıdır. İlanın ardından 724 şiir bu yarışmaya katılır. Bunların içinden bir kısmı ön elemeye tabi tutulur ama ön elemeye rağmen, içlerinde milli mücadele ruhunu taşıyacak güçte bir şiirin olmadığı görülür. Devrin Milli Eğitim Bakanı Abdullah Suphi Tanrıöver ki kendisi de aynı zamanda güçlü kalemi olan bir edebiyatçıdır. Aslında bu işi en iyi yapacak kişinin Mehmet Akif Ersoy olduğunu başından beri bilmektedir. Mehmet Akif hepimizin bildiği gibi bir para ödülü olduğu için yarışmaya katılmamıştır. Aracılar koyarak Mehmet Akif'in bu şiiri yazmasını sağlar. Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan bir oturumda bu şiir Milli Marş olarak kabul edilir.
Şiirin ilk dörtlüğü memleketin durumunu tasvir ederken, diğer taraftan da bağımsızlığını kaybetme endişesi duyan Türk milletine "korkma!" diyen, ona adeta moral veren bir açılışla başlar. Bu dörtlükte şairin aydınlık geleceğe olan inancının ne kadar büyük olduğu görülmektedir. Şair geleceğe ait kurtuluş inancını, "korkma! ünlemiyle ifade eder ve bunu milletine aşılamak ister. Bu bölümde bayrağın, hürriyetin sembolü olduğu belirtilir. Ocağın sönmesi ona göre hürriyetin elden gitmesi demektir. O ocakların yanacağını ve bunun sonsuza kadar devam edeceğini daha ilk dörtlükte söyler. Şair, geleceğe dair inancını benzer şekilde şiirin beşinci dörtlüğünde de farklı bir şekilde ifade eder. Vaat edilen günlerin yakın olacağına dair, "Doğacaktır sana vaat ettiği günler Hakkın, belki yarın belki yarından da yakın" der. Hakka tapan bu milletin hakkının istiklal olduğunu söyler ki, burada hak kelimesinin hem Allah, hem de adalet anlamında kullanıldığını unutmamak gerekir.
Mehmet Akif Ersoy toplumsal problemleri kendine dert edinmiş ve bunları ilk kitabından son kitabına kadar işlemiştir. Bu anlamda ele aldığı ana temalardan biri savaştır. Çünkü neredeyse hayatının büyük bir bölümü savaşları görmekle geçer ve bunların bazılarına bizzat çeşitli şekillerde katılır. İnsanlar için büyük bir felaket olan savaş, İslam dünyasının o günkü sefaletiyle birleşince tam bir trajedi halini almaktadır. Bu yüzden İstiklal Marşı da dahil olmak üzere bütün şiirlerinde hep savaşı anlatan Mehmet Akif, her zaman savaşların karşısında olmuştur" diye konuştu.
Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Muzaffer Tepekaya tarafından teşekkür belgesi takdim edilen Doç. Dr. Sabahattin Çağın; konferansının ardından kitaplarını imzalayarak, öğrencilerimizin sorularını cevapladı.